Sunday, December 19, 2010

Yılbaşı Öncesi

Öncelikle söylemeliyim ki çılgınlar gibi sol bacağım ağrıyor. Başka bi yerimi çimdiklemek istiyorum ağrıyı hissetmiyim diye. O kadar.

Son zamanlarda geçirdiğim en sakin Pazardı sanırım. Özellikle öğleden sonra sanki iki saatte bir saat ilerliyormuş gibiydi. Şu an da saat 19:33. Şaka gibi.

Yılbaşlarını özellikle fazla sevmesemde her yılın bu zamanı geldiğinde kendimi değişik hissediyorum. Sanki baya birşey değişecekmiş gibi yada büyük bir olay olacakmış gibi. Hele bir de havada kar varsa baya bir melankolik takılıyor insan. Tabi her zamanki gibi yeni beklentiler de var.

Bu yeni müzik işinin heyecanı var bir kere. İnsan daha gitmeden birşey görmeden bile bir sürü hayale kapılıyor. Genelde gidip görünce süküt hayale uğranıyor tabi, ama nedense bu sefer daha ümitliyim.

Son müzik videomdan sonra beklemeye aldım kendimi ses kartım ve mikrofonum gelene kadar. Gelince bir Lenny inandırasım var, Road to Hell yapasım var belki vokalli. Hevesliyim baya bu konuda. Tabi öncelikle  gelen ekipmanın her birşeyi kurcalanacak birsürü saatler geçirilecek başında, ama daha da güzel olacak bu sefer. Her ne kadar Webcam kamerasıyla kaydetmiş olsam da, son Andalusia videosundan oldukça memnunum.

Of.. evet, The Cure diye bi grup vardı, hatırlamasaydım keşke..

Tuesday, November 30, 2010

Before Sleep.

Saat olmuş 1, insanlar yatmış, ben yatmamak için bahaneler ararken girmiş bulunmaktayım sevgili blog'uma tekrar.

Bugün bana eskiden "canavar" gibi gelen sunumlardan birini daha yaptım. Sanırım bugün ile beraber bu olayın artık bana o kadar da korkutucu gelmediğini kendime kanıtlamış oluyorum. Deneyimsel girişimlerde bulunurken, bölüm başkanının önünde "evet, staj yaptım, iyiydi fakat müzikle de uğraşıyorum, "Justiceblues!!" gibi birşey demiş oldum. Sonra kendimi bir an kadının yerine koydum, çeviri yapmayacağımı anlamış olsa gerek. Pek üzüldüğünü sanmıyorum.

Geçen gün Taksim-Bostancı sarı dolmuşlarında tanıştığım ve facebook'umu verdiğim kız, beni eklemediğin için seni kınıyorum, umarım Mimar Sinan'da girmek istediğin o sanat bölümüne giremezsin. Sorry.

Joe Satriani'den Andalucia'nın girişini coverlamaya karar verdim. Umarım haftasonuna kadar bitirip postlayabilirim. 2 haftadır birşey üretemediğim için sıkıntıdayım. Youtube kanalıma birşeyler koyup kendime gelmem gerek.

Saturday, November 27, 2010

Şimdi, şöyle..

Son iki aydır kendimce bir atılım yapıp hep istediğim birşeyi sonunda yürürlüğe koymaya başladım. Müzik yapmak. İlk başlarda inanılmaz keyif aldım. Video çekip koyduğum zaman insanların izleyecek, ve en nihayet yapmak istediğim şeyi göreceğini bilmek beni çok heyecanlandırıyordu. Hala da heyecanlandırıyor. Üniversitede rasgele birinin şarkını dinledim çok güzel olmuş demesi az da olsa bir tatmin yaratıyor.

Fakat herşeyin başlangıçta, kolayken güzel olması diye bir durum var. Her video'da kendimi daha da geliştireceğim fikrini yürürlüğe koymak gittikçe daha da zorlaşıyor. İlk başta dandik kameramla çektiğim videoyu koymak, ardından görüntüyü beğenmeyip daha kaliteli bir kamera alıp onunla video çekmek, daha sonra ses kalitesini beğenmeyip kayıt programlarına sarmak, davulumu da kendim yazayım, miksajımı da kendim yapayım derken kendimi bir sürü şeyi araştırırken, internet çöplüğünde didik didik işe yarar bilgi bulmaya çalışırken buldum. Bunları yaparken, bir yandan da çalışımı geliştirmem gerek.

Son zamanlarda özellikle böyle haftasonu tatillerinde akşamları 1-2 bira içerek, gitar çalarak yanlız geçirdiğim saatlerde bir tatminsizlik/kızgınlık duygusu var sürekli üzerimde. Sürekli birşeyler yapmam gerekiyormuş gibi hissediyorum, fakat birkaç günde de dünya kurtarılmıyor.

Eskiden yazı yazarken hep hayatımda olan olumsuzluklardan "zırlamak" derecesinde fazla bahsederdim. Fakat şöyle bir durum var ki hayatta olan boktan olaylar sen ne yaparsan her türlü olmaya devam ediyorlar. Hatta şu meşhur Sünbülizm lafına göre "yapacak birşey yok" diyip geçmek gerekiyor çoğu zaman. Bu yüzden artık sadece yapmak istediğim şeylerden bahsedeceğim ve istediğim hayatı yaşayacağım.